Made with love by

İdilonline
3238
post-template-default,single,single-post,postid-3238,single-format-standard,stockholm-core-2.0.2,select-theme-ver-6.1,ajax_fade,page_not_loaded,side_area_slide_with_content,,qode_menu_center,wpb-js-composer js-comp-ver-6.4.1,vc_responsive
Title Image

ÖKÜZÜN A’SI isimli kitaptan alıntılar koymak isterken bi yorumcunun yorumu hoşuma gitti direk onu koyayım dedim..Kitap tavsiye edilir.Güzel bir irdeleme kitabı..okuzun ası
Benlik sorgulanamayan önemli bir olgudur.
İnsan, söz sayesinde insan olduğuna göre; ya da insan, okuryazarlığın ürünü olduğuna göre, okumadan benlik kazanılmaz.
Benliğin tarihi, okuryazarlığın tarihiyle başlar. Nüfus artışının aksine okuryazarlık gerileyince, acaba benlik tarihe mi karışıyor diye korkuya düşer insan.
Karmaşık bir hal alan insan yapısına benliği yeniden kazandırmak gerekir. Benliğin yeniden kazanımı doğru okumayla orantılıdır. Sözellikten geçememiş insan, doğru okumayı kavrayamadığı için eksik insandır.
Okuryazarlığın kâğıda geçirilmiş söz olmanın çok ötesinde bir şey olduğu algılanırsa, sorun çözümlenebilir.
Sözellik ve okuryazarlık birbirini tamamlayan iki kavramdır.
Barry Sanders eserinde der ki:
“… Okuryazarlık, bir ilişkiler ve yapılar demetidir, insanın içselleştirerek deneyimlerine aktardığı devingen bir sistemdir. Bir kimsenin sözellikteki başarısı okuryazarlığı benimsemesinde de belirleyici olacaktır. Okuryazarlığa giden yol, yeni doğmuş bir bebeğin ilk hareketinde, nefes almada yatar. İnsan sesi bir çığlık halinde yazılı kültürün yolunu gösterir.”
Hepimiz; çocuklarımızı sözlü kültür varlığı yapmadan okuryazar yapmaya çalışırız. Oysa söz olmadan bir şeyin varlığını kabullenmek neredeyse olanaksızdır. O halde önce söz sevdirilmelidir.
“öküzün A’sı” okuryazarlığı kurgulayarak oluşturulan bir kitap. İlk bakışta kitabın adı yadırganabilir. Anlam yönünden açılımı yapılırken bu adın, hiç de düşünüldüğü gibi olmadığı görülecektir.
Bilindiği üzere A, alfabenin ilk sırasında yer alan bir harftir. Fenike yazı sisteminde alef denen A, yatık gösterilir ve öküz anlamına gelir.
“öküzün A’sı”nı, alefin A’sı ya da alfabenin A’sı şeklinde yorumlamak olası…
Biri size; insan alet kullandığı için mi, söz kullandığı için mi insan oldu, diye sorarsa cevabınız ne olur?
İlk etapta, felsefe ekollerine göre değişir diye düşünebilirsiniz.
Vereceğiniz cevaba katkı sunması açısından Ezra Pound’un sözellik ve ona bağlı olarak okuryazarlık için “aklın sözcükler arasındaki dansı” deyişini hatırlatmak yararlı olacaktır.
Sindirilmiş bir sözellik dönemi okuryazarlık için kaçınılmaz bir başlangıçtır. Birini anlatı deryasında ıslatmadan onu okuma güneşiyle kurutamazsınız.
Benlik bilinçle gelir, bilinç okumayla. Biri olmadan, diğeri tamamlanamaz.
Bilinç, her zaman düşünen benliktir. Benlik ve bilinç, bir bütünü tamamlayan iki ana ögedir.
Okumayazma bakarken görüneni değiştirir, yeni bir anlam ve şekil verir; soyut düşünme becerisi kazandırır, soyutu hem soyut hem de somut algılatabilir.
Bakarken görünen ve görünmeyeni şekillendirebilmek, kendini bulmaktır. Kendini bulamamak ise, kör ve dilsiz kalmak demektir.
Sözellik, karşılıklı olmaktan koparılsa, kişide imge kurma olgusunu yok eder. Hayal kurmaktan uzak bir dünya, aletler üzerine kurulu bir dünyadır. Böyle bir dünyada yaşamak, robotlaşmak ya da insani özellikleri kaybetmek demektir.
Bir sözcük sesli okunduğu sürece ortaklık özelliği kazanır. Kutsal kitaplardaki aktarımlar bu ortak özellikten dolayı hep sesli okunur. Seci sanatı, düzyazıyı şiirleştirir. Kutsal kitaplardaki söylemlerin didaktik şiir kapsamına alınmaları gerektiği bundandır.
Sözcükler arasındaki ortaklık, özne ile nesne arasındaki ritmik uyumdur. Bu uyum bazen kişinin kendi beniyle sohbete de dönüşebilir, yani içgörüyü sağlar. İçgörü, bireyi özgürleştiren ayrılığın olmazsa olmazıdır. Bu nedenle benlik kişi olmayla eş değerde tutulmalıdır.
Benliğin iç gizi şiirle ortaya çıkar. Şiir, hayret edici bir gizin ilk kez yazılıp yorumlu sesle okunması değil midir?
Dilin yorumsallığı anlaşılamadığı sürece, şiirsel bir edinim kazanılamaz.
Barry Sanders, okumayazma tadına varabilmek için şiirsel bilmecelerle süsler anlatımını.
Erotizmi çağrıştıran bilmece soğanla yanıtlanınca, anlatımdaki ahenk dili ıslak bırakır.
“Ben tuhaf bir yaratığım, kadınları memnun ederim,
Komşularım eli boş dönmez! Kimsecikleri üzmem ben
bana bıçak çeken hariç.
Çok çok uzarım, yatağımda dimdik dikilirim,
geri tarafım tüylüdür epey. Zaman zaman
güzel bir kız, bir garip köylünün
cesur kızı gelir dokunur bana,
al tenimi eller, çekip alır başımı
kilerine saklar beni. O beni alıp götüren
saçı örgülü kız hiç unutmaz o günü.
Ne zaman hatırlasa gözleri yaşarır.”
Şiir dili, tıpkı bilmece gibi sesli okunan böylesi ritmik bir sesliliktir.
Kimi ünlü yazarların konuşmaları, yani sözellikleri birçoğumuzu hayal kırıklığına uğratmıştır. Niçin kitaplarındaki gibi konuşmadıklarına şaşırıp kalırız. Geçmişte Aziz Nesin, günümüzde Orhan Pamuk ve Yaşar Kemal gibi ünlü yazarlarımız bu eleştiriden hep nasiplerini almışlardır.
Barry Sanders “öküzün A’sı” kitabında bu eleştiriye yanıt verir: “… çünkü noktalama işaretleri, yazım kuralları ve doğruluk standartları sözellikte geçerli değildir.”
“Zekâ, kişinin dilbilgisi ve sözdizimi kurallarına uyum yeteneği ile özdeşleştirilir.” derken, yazım dilini ima ettiği gözden uzak tutulmamalıdır.
Benliğin verdiği güvenceye sahip olamayan insanların ne tür sapkınlıklara düştüklerini görebilmek için “öküzün A’sı” kitabının sayfaları çevrilmelidir.
Ziya Ekinci isimli yorumcudan alıntıdır)