"Modern zamanlar " dışında hiçbirşeyin aşırı moderninden hoşlaşmıyorum.Modern olmayı kafaya takmış kadın ve erkeklerin vahim durumu…Aklıma gelmişken modern zamanlardan bi kaç film bulabilirsem koyayım buraya bari.
——————————————————————————–
İşte Yılmaz Erdoğan’ın Haybeden Gerçeküstü Konuşmalar kitabından eski sevgililer üzerine gerçek bir diyalog. Aslında sorun şu: Birbirlerinin eski ilişkilerine saygı duyan, modern – batılı bireyler geyiği yaparken ayarı fazla mı kaçırdık acaba? Sevgilinin eski sevgilileri hakkındaki verileri bu bünye sindirebilir mi acaba? Ya da siz ne kadar “modernleştiniz” bey abi acaba?..
adam : Hayatım bugünlerde çıkabilecek miyiz? Hayır, hazırlanman birkaç yıl daha sürecekse bu kıyafetlerle çıkmayalım.
kadın : Neden?
adam : Moda değişecek hayatım… Ya da en azından mevsim değişecek, yazlık kıyafetlerle üşümeyelim diyorum.
kadın : Abartma.
adam : Sen de abartma. Bir buçuk saattir portmantonun aynasında kendimi seyrediyorum ve sıkıldım.
kadın : Bir de benim durumumu düşün. Yıllardır aynı manzarayı seyrediyorum.
adam : Ne varmış manzarada?
kadın : Pek kayda değer bir şey yok. Bir burun ve arkadaşları.
adam : Çok komik… Kadınların sıradan bir evden çıkış hadisesini neden bu kadar ciddiye aldığını anlamıyorum. Sanki bir daha dönmeyeceğiz. Gidip bir evin bahçesinde köfte yiyeceğiz, hepsi bu!
kadın : Ona “barbekü partisi” deniyor canım.
adam : Öyle mi? Köftelerin bundan haberi var mı? Yoksa bizim salak köfteler aşağılık bir mangalda can vereceklerini mi düşünüyorlar? Halbuki ne kızarması, parti kuruyor
angutlar haberleri yok.
kadın : Amma konuştun ha… Geliyorum tamam.
adam : Gitmek istemediğim bir yere sayende acele ediyorum ya, ben asıl ona yanıyorum.
kadın : Neden gitmek istemiyorsun?
adam : Çünkü köfteleri mangala dizecek olan kişi senin eski sevgilin.
kadın : Yine mi aynı konu?
adam : Evet aynı konu!
kadın : Aşkım o yıllar önceydi.
adam : Ama o yıllarda da sevgililer sevişiyordu.
kadın : Eee?
adam : Ne demek eee? Adamın senin memelerine bakıp, “Siz bir de bunları benim zamanımda görecektiniz.” diye düşünmesi beni rahatsız ediyor.
kadın : Kürşat’tan adam diye bahsetmen doğru değil.
adam : Madem bizim için adam sayılmıyor neden köftesini yemeye gidiyoruz?
kadın : Sevgilim yıllardır bu saçma konuyu konuşuyoruz. Kürşat’la yıllar önce kısa bir ilişkimiz oldu hepsi bu.
adam : Ne kadar kısa?
kadın : Ne bileyim ben, iki ay filan.
adam : Memelerini görmesi için yeterli bir süre.
kadın : Ben sana ilk erkeğim olduğunu söylediğimi hatırlamıyorum.
adam : İyi de bununla gurur duymasan iyi olur. Eski sevgililerinden bir takım kurma
imkânımız olduğunu biliyoruz.
kadın : Kabalaşma!
adam : Peki inceltelim. En azından basketbol takımı kurabiliriz, yedeklerle beraber tabii.
kadın : Anladım sen hazırda sorun bulamadın, yaratmaya çalışıyorsun.
adam : Hayır. Sadece insanların ayrıldıkları insanlarla sürekli buluşup görüşmesini anlamıyorum. “Tanıştırayım yeni sevgilim, eski sevgilim, bu da eski sevgilimin yeni sevgilisi, bu da yeni sevgilimin eski sevgilisi…” Ne güzel değil mi? Hepimiz birbirimizin her yerini ezbere biliyoruz!”
kadın : Buna “çağdaş yaşam” deniyor işte.
adam : Nesi çağdaş bunun? Bir araya gelmemesi gereken insanların toplanıp birbirlerine çağdaş çağdaş gıcık olmalarının ne manası var? Zira benim Kürşat’ı sevmem tıbben mümkün değil. Ama etraf uyuz olmasın diye ona gülmem hatta belki de köfteleri pişirmesine yardım etmem gerekiyor. Hiçbir şey olmamış gibi. Hiçbir ortak yanımız yokmuş ya da bir sürü ortak yanımız varmış gibi.
kadın : Son söylediğin cümleyi anlamadım.
adam : Kürşat’la ortak yanlarımız, ortak yanlarımızı ortaya koyup dost olmamıza engel oluyor, bilmem anlatabildim mi?
kadın : Hayır anlatamadın.
adam : Onunla tek ortak yanımız, senin memelerin ve bu ortaklık beni rahatsız ediyor.
kadın : Sürekli memelerimden bahsettiğinin farkında mısın?
adam : Özür dilerim. Kürşat’tan izin almalıydım. Ne de olsa memelerinin üzerinde onun da hakkı var!
kadın : Bak bütün bu söylediklerini saçma sapan bulmakla beraber, eğer bu konuda birisi problem çıkaracaksa o Kürşat olmalı.Çünkü o varken sen yoktun!
adam : Tamam işte, ben de bu yüzden onu köfte yemeye çağırmıyorum.
kadın : Acıklı olan şu… Biz seninle beraber olmaya başladığımız günlerde ben önceki
ilişkilerimi sana uzun uzun anlattım ve sen de büyük bir anlayışla dinledin. Ama sonuçta erkek olduğun için bana sahip olduğunu hissettiğin andan itibaren masken düştü. Tarihime bile sahip çıkmaya başladın! Senden önce hayatıma giren herkesten nefret ediyorsun!
adam : Ama listede öyle adamlar var ki…
kadın : Kimi kastediyorsun?
adam : Mesela o cüce olan, neydi adı?
kadın : Takıyettin’i mi diyorsun?
adam : Evet Takıyettin. İsmi kendinden uzun. Salaklığa bak. Bir cücenin adı en fazla Can olmalı. Ama kompleks iste. Ailesi uzun göstersin diye dikine çizgili bir isim koymuş.
Takıyettin! Duyan bir şey sansın diye!
kadın : Aklın sıra aşağıladığın adam üç kez TÜBİTAK’tan ödül aldı.
adam : Biliyorum, yılın en kısa boylu bilim adamı ödülü.
kadın : Herkes senin gibi biçimsel bakmıyor olaylara.
adam : O da davetli mi?
kadın : Gelir herhalde. Kürşat’ın iyi arkadaşıdır.
adam : Hadi buyurun! Ne bu? Eski sevgililer toplanıp kongre mi yapacağız?
kadın : Kürşat’la beni Takıyettin tanıştırmıştı zaten.
adam : Öyle mi? Ne güzel… Ne demişti tanıştırırken? “Kürşat benim boyum kısa, memelere yetişemiyorum, sen bir baksana!”
kadın : Sen gerçekten çok iğrenç bir insansın.
adam : Asıl iğrenç olan sensin. Ben birlikte olduğum bütün kadınları toplayıp pirzola yapıyor muyum? İyi, biz de toplanalım o zaman.
kadın : Toplanırsanız haberim olmasın. O kadar beşinci sınıf kadının arasında görünmem doğru olmaz!
adam : Doğru. Benimkilerin arasında TÜBİTAK ödülü alan yok. Ama hepsi hiçbir yardıma ihtiyaç olmadan üst raftan kitap alabiliyor.
kadın : Bu kadar iğrençlik yeter! Geliyor musun gelmiyor musun?
adam : Bağırmadan konuş benimle!
kadın : Ben bağırmıyorum!
adam : Bağırıyorsun!
kadın : Geliyor musun sen?
adam : Hayır! Gelmiyorum!
kadın : Sen bilirsin! Ben gidiyorum!
adam : Sen benim yüzüme kapı çarpamazsın! Zıkkımın kökünü yiyin! Yalnız Kürşat’a söyle, benimle ilgisi yok, o memeler benden önce sarkmıştı!
(Bu tip diyologların genelde birbirini çok seven ikili arasında geçtiğine inenıyorum.Bir çeşit hırsını alamama durumu.Benzer diyologları elimizde olmadan ,her ne kadar dikkat etsekte konuşmamıza,bizler de yaşıyoruz.)