Made with love by

İdilonline
çanakkale savaşı centilmenler savaşı değildir.Tamamen Türk insanın centilmenliğidir(kişisel düşüncem).Bu konuyla ilgili düşüncelerini yazmış Ekrem Şama ya katılıyorum.
524
post-template-default,single,single-post,postid-524,single-format-standard,stockholm-core-2.0.2,select-theme-ver-6.1,ajax_fade,page_not_loaded,side_area_slide_with_content,,qode_menu_center,wpb-js-composer js-comp-ver-6.4.1,vc_responsive
Title Image

çanakkale savaşı centilmenler savaşı değildir.Tamamen Türk insanın centilmenliğidir(kişisel düşüncem).Bu konuyla ilgili düşüncelerini yazmış Ekrem Şama ya katılıyorum.

çanakkale savaşı centilmenler savaşı değildir.Tamamen Türk insanın centilmenliğidir(kişisel düşüncem).Bu konuyla ilgili düşüncelerini yazmış Ekrem Şama ya katılıyorum.

Bir konu hep dikkatimi çekmiştir.
Bir çok yazar ve şair Çanakkale Savaşları’ nı bir CENTİLMENLER SAVAŞI gibi anlatmaya özen göstermektedir.
Bence de Çanakkale savaşları bir centilmenler savaşıdır. Ama tek taraflı centilmenlerin, kural tanımayan vahşilere karşı verdikleri bir savaştır.
Türk ordusunun gerçekten her zaman olduğu gibi savaş kurallarına, merhamet sınırlarını adeta zorlayıp uyduğu bir savaştır.
Şimdi bu görüşümü ispatlayacak olan bazı olayları delilleriyle paylaşmak istiyorum:
18 Mart 1915 deniz savaşları esnasında batırılan Fransızların BUVET isimli zırhlılarında bulunan 600 den fazla personel de geminin içinde kısa sürede sulara gömülmüş ve boğulmuştu. Güverteden denize atlayan 30 kadar Fransız askeri zarar görmeden kurtarılsın diye askerlerimiz derhal ateş kesmişlerdi. Bunu İngilizler de itiraf etmişlerdir.
Boğazı geçmeye çalışırken batırılan bir İngiliz denizaltısının mürettebatı boğulmasınlar diye yiğit askerlerimizden bazıları canlarını tehlikeye atarak soğuk suya atlamışlar ve onları kurtarmışlar, doyurup tedavi ederek misafir muamelesi yapmışlardır.
Savaş boyunca yaralı olarak bulunan veya esir alınan düşman askerleri derhal hastanelere sevkedilmişler ve tedavileri yapılmıştır.
Yaralı bir düşman askerinin ateş hattından bir mehmetçik tarafından nasıl kurtarıldığını, savaşta subay olarak görev yapan ve daha sonra Avustralya genele valisi olan Lord Casey tarafından nasıl övgüyle anlatıldığını, daha sonra bu hatıradan yola çıkılarak Kanlısırta Mehmetçiğe Saygı Anıtının dikilmiş olduğunu gezenler görmekte ve kitabesinden okumaktadırlar.
Düşman Başkomutanı General Hamilton 30 Haziran 1915 tarihli günlük anları arasına şu anlamlı cümleyi yazmıştır:
“Çok garip! Çerkez asıllı Türk esirlerinden biri, yaralı bir İngiliz askerini ateş altında sırtında taşımış.” Buna ilave edecek tek kelime bulamıyorum.
Bir Fransız generalinin, ağır yaralı bir Fransız askerinin yine ağır yaralı bir Türk askerinin kendi yarasına toprak basıp da gömleğinden kestiği parçalarla nasıl kurtarmaya çalıştığını hatıralarında dile getirmiş olduğunu çoğumuz biliriz.
Böyle yüzlerce münferit olay bize bizzat düşman askerleri tarafından intikal ettirilmiştir.
Esir alınıp İstanbula sevkedilen düşman askerlerinden vefat edenlerin kendi dinlerine göre askeri tören de dahil olmak üzere nasıl toprağa verildiğini bir insanlık örneği olarak okumaktayız.
Evinin eşyasını ve karısının bileziğini satarak esir düşmüş bir Avustralyalı askeri memleketine göndermiş bir Samsunlu erin hikayesini de yine çoğumuz duymuştur.
Bu belgeli örnekleri çoğaltmak mümkün.
Yani, Türk Ordusu hem askerlik disiplini olarak, hem de dininin gereği savaş kurallarına uyarak insancıl olarak, yani CENTİLMENCE savaşmıştır.
Ama!
25 Nisan 1915 tarihinde Kumkaleye çıkarma yapan Fransızların kuşattığı bir Türk birliğinin teslim olmak istemeleri ve silah bırakıp beyaz bayrak çekmelrine rağmen taranarak şehit edildiklerini General Hamilton’un hatıralarından okuyoruz.
Gezenlar görmüşlerdir. Akbaş şehitliği…
Olayın teferruatına girmiyorum ama, hastane gemisiin alçakça bile bile batırılması sonucunun nasıl faciaya dönüştüğünü bu şehitliği gezenlerin oradaki kitabelerden gözyaşlarıyla okuduklarına her defasında şahit olmaktayız.
Geliboluda defalarca hastane gemilerimizin bombalandığını ve yaşanan faciaları kitaplardan okumak mümkün.
Sargıyeri şehitliğini gezenler, nasıl bir facianın o civarda yaşanmış ve binlerce yaralı askerimizin hunharca katledilmiş olduğunu bilirler.
Çanakkale Merkez, Gelibolu, Kilitbahir, Eceabat ve civar sivil yerleşim birimlerinin nasıl bombalandığını, yakılıp yıkıldığını, sivillerin nasıl katledildiğini buna mukabil Enver Paşa’nın canlı kalkan kullanmaya teşebbüs ettiğini yine tarihler yazmaktadır.
Düşmanın Türkler burayı nasılsa bombalamazlar diyerek hastane çadırlarına top yerleştirdiklerini ve buradan açtıkları ateşle ne kadar Türk askerini şehit ettiklerini biliyoruz.
Düşmanın, yasak olmasına rağmen domdom kurşunu kullandığı çeşitli delilleriyle belgelenmiştir.
Kendilerine gaz maskesi dağıtılmak istenen Anzak askerlerinin, “Türkler merhametlidirler, bize karşı gaz kullanmazlar” diyerek maske almadıklarını kendilerinin ifade etmiş olduğu kayıtlarda geçmektedir.
Esir aldıkları Türk askerlerinin etrafına benzin dökerek onların can havliyle kaçışmalarını kahkahalarla izleyerek zevklerini tatmin eden Anzakların bu olayı kendilerinin hatıralarından okuyoruz.
Esir aldıkları bir Türk askerinin kafasına alçakça kurşun sıkarak şehit edip, kellesini kesip savaş hatırası olarak Avustralya’ya götürmüş ve 86 yıl saklamış olduklarını ve bu kellenin daha sonra iade edilip bu gün Şehitler Abidesinin dibine defnedilmiş olduğunu oradaki kitabesinden okuyoruz.
Bu örnekleri daha yüzlerce çoğaltmak mümkün.
Yani düşman savaş kaidelerine hiç uymamış vahşi bir savaş yapmıştır.
Dün öyleydi, bu gün de bu hiç değişmemiş, hatta daha da vahşileşmişlerdir.
Yani onların hiç CENTİLMEN olmadıklarını tarihi gerçekler ortaya koymaktadır.
Şimdi yazdıkları kitaplarda, çektikleri belgesellerde ve yazdıkları şiirlerde makalelerde veya yaptıkları söyleşilerde Çanakkale Savaşlarını “CENTİLMENLER SAVAŞI” gibi gösterenleri anlamak mümkün değildir.
Gerçekte Çanakkale Savaşları tek taraflı CENTİLMENLER SAVAŞI dır.
Ekrem Şama