Made with love by

İdilonline
saatleri ayarlama enstitüsü
2477
post-template-default,single,single-post,postid-2477,single-format-standard,stockholm-core-2.0.2,select-theme-ver-6.1,ajax_fade,page_not_loaded,side_area_slide_with_content,,qode_menu_center,wpb-js-composer js-comp-ver-6.4.1,vc_responsive
Title Image

saatleri ayarlama enstitüsü

saatleri ayarlama enstitüsü

sae…:ya idil ben kitap okumak istiyorum ama sıkılıyorum.Bana eğlenceli, komik ama türk yazar olsun bi kitap öner de okuyayım ..Dedi arkadaşım…bende ona Ahmet hamdi tanpınar ın “Saatleri ayarlama enstitüsünü “önerdim.Buraya da yazayım kitapla ilgili didim…Ben çok gülmüştüm…Abzürdlükte son nokta ama doğru malesef…
“ayar saniyenin peşinden koşmaktır.”
“saatin kendisi mekan, yürüyüşü zaman, ayarı insandır.”
“bir saat ya ileridir, ya da geri.”
“en iyisi düşünmemekti. kaçmaktı. kendi içime kaçmak. fakat bir içim var mıydı? hatta ben var mıydım? ben dediğim şey, bir yığın ihtiyaç, azap ve korku idi.”
“Belki de şahsiyet dediğimiz şey bu, yani hafızanın ambarındaki maskelerin zenginliği ve tesadüfü, onların birbiriyle yaptığı terkiplerin bizi benimsemesidir.”
“…büyük hata… Elbette işlemez. Kordonsuz saat, yularsız hayvan, nikahsız kadın gibidir. Saatini seven evvela bir kordonla kendisine bağlar.”
“Ne içindeyim zamanın
Ne de büsbütün dışında”
Hayat, yazmak için midir, yaşamak için mi? Yazmak ve yaşamak, bir arada mümkün mü? Adorno’ya göre, aydın kişi, özellikle felsefeye yatkınsa, pratik yaşamdan kopuktur. Tersi de geçerli gibi: pratik yaşamın ustaları, düşünme yetisinden yoksunlaşıyor. Cambaz bir filozof veya filozof bir cambaz olabilir mi?
Tanpınar: “Öteden beri Cenab-ı Hakk’ın, insanlara bu hayatı yazmak için değil, iyi kötü yaşamak için bahşettiğine inananlardanım. Zaten yazılmış şekli mevcuttur. Nezd-i İlahi’deki nüshasından, kaderimizden bahsediyorum” diye yazıyor, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde.
İyi kötü yaşamak. Varoluşun temel prensibi bu olmalı. Yazmak, insanın haddine mi? İlk emir olarak, “oku” deniyor. Hakikat, yazmada değil, okumada gizli. Borges’i çağrıştırıyor: büyük yazarlar, büyük okurlardır. Şunu söyleyebiliriz: saatin ayarı insan, insan’ın ayarı, okumaktır.
*
Hayat, insanı ya Nuri Efendi gibi filozof ya da Halit Ayarcı gibi cambaz olmaya zorlar. Ya felsefe, ya icraat. Hayri İrdal ise, bu iki karakter/zihniyet arasında sıkışmış bir kişi. Ne cambazdır, ne filozof. Hayri İrdal, çevresindeki karakterlerin kolajından oluşan silik, sönük, pasif bir karakter.
Tanpınar, bu karakter karmaşasını Hayri İrdal’ın ağzından şöyle ifade ediyor: “Ben yıllarca bu adamların arasında, onların rüyaları için yaşadım. Zaman zaman onların kılıklarına girdim, mizaçlarını benimsedim. Hiç farkında olmadan bazen Nuri Efendi, bazen Lütfullah veya Abdüsselam Bey oldum. Onlar benim örneklerim, farkında olmadan yüzümde bulduğum maskelerimdi. … Belki de şahsiyet dediğimiz şey bu, yani hafızanın ambarındaki maskelerin zenginliği ve tesadüfü, onların birbiriyle yaptığı terkiplerin bizi benimsemesidir.” (S. 51-52)
Romanda anlatılan, Hayri İrdal’ın hikâyesi. Fakat romanın kahramanı Halit Ayarcı. Hayri İrdal, kendi hikâyesinde bile figüran. Hayri İrdal’ın varlığı, bırakın başka hayatlarda bir değişikliğe vesile olmayı, kendi hayatı üzerinde bile belirleyici değil. İrdal ve Ayarcı arasındaki ilişki, Shakespeare’in kendi dönemi için söylediği sözleri hatırlatıyor: bu günlerin talihsizliği, delilerin körleri yönetmesidir.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü, icat edilen bir iş. Halit Ayarcı’nın anlatımıyla: “İşler, bizden sonra dünyaya gelmişlerdir. İşleri, onları görecek adamlar icat eder. Biz de bunu icat ettik. Bunu bizden evvel kimsenin düşünmemesi veya başka şekilde düşünmüş olması müspet olmasına mani midir sanıyorsunuz? Biz bir iş yapıyoruz, hem mühim bir iş… Çalışmak, zamanına sahip olmak, onu kullanmasını bilmektir. Biz bunun yolunu açacağız. Etrafımıza zaman şuurunu vereceğiz. İçinde yaşadığımız havaya bir yığın kelime ve fikir atacağız. İnsan, her şeyden evvel iştir, iş ise zamandır diyeceğiz. Bu müspet bir hareket değil midir?” (S.243)